Hitabet ve Diksiyon

Hitabet… Hitap edebilme gücü… Hitabı etkili kılabilme becerisi… Peki yetenek mi? Tartışmaya açık.

Güzel ve etkili konuşma ile hitabetin ortak noktaları var ama hitabet sözcüğünün içi daha dolu sanki. Hadi düşünelim o zaman.

Öncelikle bir konu gerekiyor hakkında konuşacak. Birinci ayrım burada ortaya çıkıyor. Günlük, havadan sudan konuşmalar hitabete girmiyor. Hitabet için hakkında söz söylemeye değer bir konu gerekli. Bu konu hitap edenin çok iyi bildiği, uzmanlaştığı bir konu da olabilir, üzerinde uzun uzun düşündüğü, kafa yorduğu, nihayetinde bir fikir, bir ürün ortaya çıkardığı bir konu da olabilir. Sadece düşünmek, saatlerce, günlerce kafa patlatmak yetmez o fikrin olgunlaşması için. Okumak; çok ve farklı görüşleri okumak, bunları özümsemek, analiz etmek gerekli. İzlemek, gözlemek ve gene analiz etmek gerekli. Yeri geldikçe görüş belirtmeli, böylece tepkileri görmeli, diğer görüşleri dinlemeli. Bütün bu toplananları söze dökerken değişik ifade yolları kullanmalı. Bunu sağlamak için de çok sözcük öğrenmek, farklı anlatım yollarını bulmak, yaratmak gerekli.

Sıra geldi o fikrin, ürünün sunumuna. Bu noktada dinleyicinin niteliği önem kazanıyor. Ortaya çıkan fikrin kime sunulduğu önemli. Dinleyicimizi tanıyalım ki ona göre şekillendirelim hitabımızı. Amaç sadece iyi hazırlanılmış güzel bir konuşma yapmak değil hitabette. Güzel konuşma ile hitabet arasındaki asıl ayrım da burada ortaya çıkıyor. Bir ya da daha çok kişiyi, çoğu kez de kitleleri bir noktadan diğerine taşımak gerekiyor hitabette. Adını koyalım; ikna etmek diyelim biz ona. Müşterinizi elinizdeki ürünü, gezdirdiğiniz evi almaya ikna etmek, sevdiğinizi sizinle evlenmeye ikna etmek, yönetim kurulunu yeni projenizi onaylamaya ikna etmek, seçmeni size oy vermeleri için ikna etmek. Onları isteklendirmek, harekete geçirmek. Dinleyicinin hayalindeki kalem ile sizin anlattığınız kalemin tıpatıp aynı olduğuna onu ikna etmek. Ve günler sonra birebir akıllarda kalmasa bile cümlelerinizin iz bırakması, etkisinin devam etmesidir hitabet. O an için değil, gelip geçici değil. Kandırmadan, gerçekten inandırmak yani.  Tabii ki bu işin teknikleri var. Yukarıda anlattıklarım; okuma, gözlemleme, işin hazırlık aşaması. Bu arada unutmadan bütün bunların sağlanmasında tek etken ağzımızdan dökülen sözcükler değil, onları tamamlayan jest ve mimiklerdir aynı zamanda.

İşte şimdi, ilk cümledeki tartışmaya dönmeliyiz. Yetenekli mi olmak gerekiyor? Şanslı olanlara bunun doğuştan bahşedildiği bir gerçek. Bilgi ile, çok çok çok uygulama ve çalışma ile beceri kazanmak, deneyim ile de beceriyi geliştirmek mümkün.

Şimdi de başlığa dönelim. Diksiyon hitabetin neresinde peki? Bana sorarsanız, diksiyon bu işin kreması. Diksiyon öğreten biri olarak olmasa da olur demeye dilim varmıyor ama olursa da kremanın pastaya verdiği lezzet gibi tadından yenmez olur.

Siz ne düşünüyorsunuz, yetenek mi, eğitim mi? Ve diksiyonun rolü nedir hitabette? Aşağıdaki yorum bölümünde yazın bana, konuşalım üzerinde.

Etiketler:,
    1. Ahmet luleci 22/09/2018
    2. SERAP ÖRER 28/07/2018

Video'yu Beğendiniz mi?
"Hayır Teşekkürler. Lütfen pencereyi kapat"